Bir varmış bir yokmuş Kayserinin yirlisi babanın Erzincan Refahiye asıllı evlatlık oğlu varmış ve baba bu oğlu ne derse yaparmış..
Baba Recep çiftliğin Boztepe tarafına doğru baktıktan sonra derin bir of çekip Erkiletin manzarına daldı. Önce hiçbir zaman kıramadığı oğlu Süleyman'ın kaçıncı bombası olduğunu anımsadı. Ziani'ler, Zalayeta'lar, Troisi'ler başını alıp çiftlikten ayrıldığı halde oğlunun doymak bilmeyen aç gözlülüğü ve sürekli başarısız seçimlerinden ders çıkaramaması bu seferde başına Bobo belasını açmıştı.
Bobo geldi diye çiftliğin eski göz ağrısı, çılgalandan pınarbaşına, yeşilhisardan bünyana kadar herkesin sevgilisi olan Cangele'den bile vazgeçmişti. Baba Recep bu sefer Cangele'nin Sakarya'dan geldiğinde saçtığı paraları çiftliğin onursal Başkanı Mehmet Öz Aurelio ile ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısını hatırladı.. Fakat bir türlü kızamadı süleyman'a. Oğlunu öyle çok seviyordu ki Napolyo'nun paraya olan sevdasına benziyordu bu sevgi.
Çiftliğin eski yaveri Şota Kasımpaşa ile anlaşıp çiftlikten ayrılmasa, evladı Süleyman'ın hatırına O'nu bile Karpuzatan'dan yollayamazdı bunu düşününce yüreği depreşti, yüzü ekşidi çünkü hala hayattaydı ve oğlu, babası ölmeden çiftliğin sahibi gibi davranmaya çoktan başlamıştı...
5 yıldızlı otel standartlarında olan çiftliğin makam odasında elinde kanyak koltuğa oturdu, tam karşısında duran 2007 Türkiye Kupası'na baktı hemen kanyağı masaya bırakıp parlatıcı ve bir parça bez alarak kupayı silmeye durdu. Bu kupayı tüm şehirden nasıl gizlediğini düşününce iyice mest oldu ve ovalaya ovalaya temizledi kupanın her yerini. Oğlu ve kendisi almıştı kupayı sadece ikisinin insan üstü çabaları getirmişti onu buraya.
Yerine oturdu ve kanyağından bir yudum aldıktan sonra afrika'dan köle işçi olarak aldığı Babacar geldi aklına. Onu çayırda koşarken düşündü. Bobo'nun yerini alabilirdi, hem Kocasinan Atatürk Düz Lisesine gidiyordu iki gün sonra okul derdi de olmazdı. Ama Süleyman önceden çiftliğe gelenleri istemezdi onların gelişinden yükünü tutuğu için yenileri getirmekten hoşlanırdı.
Çiftliğin terasına çıkarak Mitatpaşa Mah. doğru döndüğü sırada yıllardır ülkede yaşayan ve elle gol atmak dahil her türlü çirkefliği yapmış ardından "Merhaba Türkiye", " Türkiye memleket," iyi akşamlar" gibi iki kelimelik cümleler öğrenerek karaktersiz yurttaşlarımızın sevigisini kazanmış ve Türk olarak Mert adını almış Nobre'yi gördü. Nobre Yenişehir mahallesinde bulunan, Ticaret Lisesinde okuyan, büyük kızını almak için durakta bekliyordu. Acaba Nobre yetmez miydi Bobo'nun yerini doldurmaya? Ama yine belli olmazdı ki iki gün sonra ya Nobre'den de "ben istanbul'u seviyor ve gitmek istiyor" cümlesini duyarsa ne olacaktı?
Bu düşüncelerle çiftlikten JİP'İYLE çıktı ve kanalın karşısına geçti. Yeşil mahallenin eski halini hatırladı ve gelen doğulu göçmenlerin yaşayışları ilgisini çekti. Yeşil Mahalle yaşayanlarını daha yakından tanımak maksadıyla Özdil 72 kıraathanesine çay içeyim bari diyerek girdi ve gözlerine inanamadı Jaja yeşil mahallelilerle oturmuş çanak oynuyordu. Jaja'ya kendini belli etmeden izlemeye başladı. Oğlu Süleyman bahsetmişti gerçi Jaja karı kız dalgalarını sever, alkolik diyorlar ama babacım karpuzatan'da nerede içecek? en fazla seenayiden arkadaşlarıyla Ürgübe giderler diye ama Jaja'yı kahvede görmek kahretti Recep Da Rogerrio Afonsinho'yu.
Sinirden şekeri düştüğünü fark edince doğruca Yeni Mahalledeki Saç kavurmacıya gitti. Usta bana bir yarım saç derken Geçen yıl çiftliğe gavur yunan illerinden gelen Cleyton'u gördü. Mahallenin bebeleriyle gazozuna maç yapan Cleyton, Karpuzatan çayırında yapamadığı ne varsa orada sergiliyordu. Kıvrak bilek hareketlerini, öldürücü ara paslarını ve oğlu Süleyman'ın tabiriyle "her vurdugunu gol yapabilen" şutlarının tamamını bir yıl sonra mahalle maçında görüyordu Recep da Rogerrio. Yıkıldıkça yıkılıyor, kahroluyordu. Nasıl da yıllardır görememişti oğlunun bu "santır" görünümünün içinde yatan irlandalıyı.
Oysaki daha bir kaç gün önce oğluşu Karpuzatan'da düzenlenen ve sadece seçme godomanların katıldığı, yeryüzünde bir benzeri daha olmayan sezon açılışında ağzını köpürte köpürte "ben kayserispor formasını giymedim ama üzerime diktirdim" demişti. Gerçi Oğluşu 2 yıl önce de tarafrara " terzilerden yeni bayrak diktirin" demiş ve rezil olmuştu ama onu bile görmemişti..
Sabrı Kutlu Erciyes Dağın'dan volkan olup taşan baba Recep , Süleyman'ı arayarak derhal çiftliği terket talimatını verip ayrıca , takım toplantılarını ve transferleri görüştüğümüz bağ evinden de neyin var neyin yoksa al. Küçük oğlunu da yanına takıp istanbul'a Saraçoğlu'na Fb-Gs maçını izlemeye gittiğin uçak ve maç bileti paralarını da tazminatından kesiyorum dedi.
Yüzü tunç gibi olan Recep Da Rogerrio'nun telefonu Süleyman'ın yuzune kapatır kapatmaz acı acı çaldı. Arayan Para yabancıya gitmesin modeliyle yönetilen şirketin müdürü olan öz oğluydu!
Bütun bu olanlar yetmezmiş gibi Recep Aga'nın takımdan çok daha fazla önem verdiği ve zaman ayırdığı Çin'de kurduğu standın yarı parasına en az bir yıl formamıza reklam verebileceği büyüklükte ki ithalat-ihracat firmasından da kötü haberleri duyunca...!
-Nacar saat gibi birşey olmaz denen adam tak dedi gitti abi. Hayırsız evlat Süleyman'ı cenazede görecedin abi nasıl ağladı nasıl ağladı... Adamı yidiler amma oda hak itti abi...
-Süleyman ne oldu?
-Valla abi bi ara ömreye hicaza niy gitti didiler amma ben inanmadım. çıkar yakında kokusu bak görürsün Kasımpaşa'ya ney gider. Eski Cumhurbaşka'nıyla muhabbeti varıdı, Abdullah abi diyi aramıştır Oda nöörsün ülkenin "BAŞKAN"ını aramış ayarı virmiştir. ha belki kasımpaşa olmazda Rize olur oda olmadı en kötü SİİRT Jetpa Spor'ya geçer..
Puhaha! Efsane ya!
YanıtlaSil