30 Aralık 2010 Perşembe

GÖKHAN ÜNAL:"BİTMEDİĞİMİ GÖSTERMEK İSTİYORUM".

  

YIL 2006 FANATİK GAZETESİ GOL KRALLIĞINA YÜRÜYEN GÖKHAN'I "KAYSERİ AGASI" OLARAK MANŞETE TAŞIMIŞTI.


2005-2006 SEZONU GOL KRALI (25 GOLLE)


KAYSERİ'NİN YILDIZI MİLLİ TAKIMDA.


YUNANİSTAN'DA BİR KAYSERİSPOR'LU.(MART 2007)



 FOUR FOUR TWO TÜRKİYE'NİN İLK " %  100 YERLİ KAPAĞI" (EKİM 2007)


OYUNDAN ERKEN ÇIKTIGINI DÜŞÜNEREK ELDİVENLERİNİ YEDEK KULÜBESİNE FIRLATTIKTAN SONRA KRALIN DURUMUNU GÖSTEREN GAZETE BAŞLIĞI( MART 2008) 


"KAYSERİ AGASI" KARADENİZDE(HAZİRAN 2008)

COLA TURKA REKLAM YILDIZI GÖKHAN. (2008)


KRAL ÇIPLAK! (2009)


ESKİ KRAL TAKIM ARKADAŞI ONUR'LA GECELERDE.(2009)


GÖKHAN YENİ TAKIMI FENERBAHÇE'DE ESK DOSTUYLA YİNE YANYANA (ŞUBAT 2010)


DÜŞNENİN DOSTU OLMAZ MİSALİ...


İSTANBUL  BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MEVSİMLİK İŞÇİ ALIMI(ARALIK 2010)


BAKALIM GÖKHAN ÜNAL "TURUNCU DEVRİM" SÜRECİNDE NELER YAPACAK... 











27 Aralık 2010 Pazartesi

2004'TEN BERİ ALTIN, GÜMÜŞ VE BİDON 11'LER

  
ALTIN KARMA (T.D. TOLUNAY KAFKAS)

       Kafamda 11' ler oluşurken beni en çok meşgul eden oyuncu Ali Turan oldu. Altın mı uygun olur yoksa gümüş mü diye düşünürken, bizi en zor zamanda satmasından dolayı onu hiçbir yere layık görmedim...

     Diğer bir çelişki antrenöner seçiminde gerçekleşti. Tolunay KAFKAS-Ertuğrul SAĞLAM ikilemi yetmiyormuş gibi birde bizi kümede bırakmayı başarmış Hikmet KARAMAN ismi birbirleriyle kıyasıya rekabet içine girdiler. Sonuca ulaşmak için herzaman bir kayserili gibi davranan ve bu şehrin bu takımın haklarını kendi kişilğinden önde tutan ve de tarihimizdeki ilk kupa başarısına ulaşmamızı sağlayan Tolunay KAFKAS'ı uygun gördüm... Adamlık mertebesi benim için daha geçerli gözüküyor.. 

    Altın karmanın ileri ucunu gol krallığı yaşamış Makukula-Gökhan, kanatlarını kaptanlık yapmış ve taraftarın çok sevdiği isimler olan Bülent-Topuz'a, yaratıcı oyuncu görevini bulgar milli olmuş Yordanov'a orta sahanın yükünü ise Ragıp başdağ'a teslim ediyorum. Savunmaya gelince solda Toledo ismi parlarken, sağ tarafı süratli ve hırslı yapısıyla Mehmet Eren dolduruyor. Savunmanın göbeğini Azeri milli takım kaptanı Sadigov'a ve Gana milli takım kaptanlığı yapmış asıl yeri orta saha olan Johnson'a bırakıyorum. Kaleyi Souleymanou'ya verirken zorlansam da, 2010 dünya kupasında Kameni'yi keserek Kamerun milli takımının kupadaki tüm maçlarında forma giymesi, 36 yaşında olmasına rağmen ne kadar büyük bir kaleci olduğunun ispatıdır bence.


GÜMÜŞ KARMA (T.D. ERTUĞRUL SAĞLAM)
    Gümüş karmanın saha dizilişinin gerçeklikten uzak olmasını saymazsanız, çok sempatik bir takım görünümünde. Yıpratıcı forvet İlgesias'ın arkasında Cangele, sağlarında kısa süreli sevgilimiz Balili, solda taklacı Aghahowa "daha ne olsun" dedirtecek cinsten. Bu kadroda sarı şeytan Fatih'e orta sahada savunmaya yönelik bir rol vermekten başka şansım yokken, orta sahanın gerçek liderliğini kamerun milli Saidou'ya veriyorum.

   Defans bloğunun sağında kiralık oyuncu çekişmesi yaşandı. 3 sezon sağ bek mevkisini kiralık oyuncularla doldurmaya çalışan Kayserispor'un ilk kiralık sağ beki olan Muhammed formayı , trabzon'dan gelen Tayfun Cora'dan ve galatasaray'dan gelen Uğur Uçardan almayı başarıyor. Sol kanatta biz kayserililerin içinde yara kalan Ergün Teber'e savunma zaafiyetine rağmen görev veriyorum. Defansın ortasında defalarca çek milli takımı formasını giymiş ve bizden gönderildikten sonra çek liginde yılın defans oyuncusu seçilmiş Brabec'e yanındaysa Tarsus İdman yurdundan Kayserispor'a gelmiş ,burada milli takıma kadar yükselmiş Aydın'a yer veriyorum.

     Kaleyi eski penaltıcımız olan, kurtardıklarından çok attıklarıyla aklımda kalan, Bulgar milli takımı file bekçisi İvankov devralıyor. Kayseriden  "ülkeme döneceğim" deyip ayrılan ve çok geçmeden Bursaspor'la lig bitmeden anlaştığı ortaya çıkan İvankov'un bu yaptığı üzücü de olsa, aldığı paranın hakkını verdiği ve bize kupayla veda ettiği için minnettarım.


BİDON KARMA (T.D. HÜSNÜ ÖZKARA)
     İnanın en zoru bidon 11'i belirlemekti. Çünkü yerli-yabancı bidonların sayısı oldukça fazlaydı. Fazlı ulusoy Malatyaspor'dan Mithat'la birlikte yerli yıldızlar olarak alınmıştı. Mithat sarı saçları ve ara sıra yaptığı güzel hareketlerle bidon karmasına girmekten son anda kurtulsa da, Fazlı kara kaşı, kara gözü ve kara bıyıklarıyla "gol umudu" olarak kadrodaki yerini aldı.
      Milan Puroviç ise Sporting Lizbon'dan 1 milyon euro bedelle kiralanmış, hava hakimiyeti süper, son vuruşları bitirici denmişti ki son maça kadar saolsun bu özelliklerinin hiç birini gösteremedi. İdman da kolunu kırdıktan sonra takım arkadaşı Koray Çölgeçen'e Puroviç nasıl bir oyuncu diye sormuş, Koray'dan da "yürüse iyi" cevabını almıştım.
     Sol açık OLAMAMA görevi tabiki Olembe'nin. Son yıllarda takımımıza gelen en kariyerli oyuncuydu. 17 yaşından önce dünya kupasında oynamış 8-10 futbolcudan biri olan Olembe'nin aklımda kalan tek hatırası, kadroya giremedigi bir maçta tribünde tesbih çekiyor olmasıydı.
      Mustafa Denizli'nin "İran'ın en teknik oyuncusu" diye nitelendirği Kavianpour, yarım sezon formamızı giymeye çalıştı. İntertoto maçlarında rol aldığı anlarda takımda kalıcı olamayacağı çok belli oluyordu. Kayserispor'un ilk İran'lı oyuncusu olması onu unutulmaz yapan tek şeydi.

    Kavianpour'la devre arası yollar ayrılınca, sezon başından beri eksikligi hissedilen "10 numara" mevkine Birezilya'nın İtuano takımından (ituano o zaman birazilya 2.liginde mücadele ediyordu) Eder alınıyordu. Kısa boyu, sempatik hareketleri ve hangi maçta olduğunu hatırlamadığım asisti gözümün önünde olsada, yarı sezonda hiç bir varlık gösteremedi. Ayrıca bu oyuncuyu gittiğinden beri FM oyununda ve çeşitli internet sitelerinde araştırmama ragmen bulamadımi, İnşallah hayattadır...
     Tam adı Matías Leonardo Escobar olan Arjantin'li ön liberomuz, imza töreninde siyah takım elbisesi ve siyah kıravati ile dikkatimi fena şekilde çekmişti. Hatta gelmiş geçmiş en karizmatik en yakışıklı futbolcumuz olduğunu düşünsemde, Kayserinin havasınımı yoksa suyunumu sevmedi anlayamamışken ülkesine geri döndü. Transferinin medya da yer bulmasından sonra bir abime "arjantinden escobar" diye bir futbolcu aldık demiş, karşılık olarakta "o nasıl isim lan mafya babası gibi, kesin abuk subuk bir takımdır Gimnasia La Plata falandır" diyerek farkında olmadan Escobar'ın bizdeki gelceğini görmüş gibiydi.
    Sol bekte Macar milli takımının oyuncusu olan Zoltan Peto, macar salamından sonra kayseri sucuğunu begenmemiş olacak ki takımıza katkı sağlayamadan geldiği gibi sessiz sedasız ortadan kayboldu. Sol bek ve stoper oynayabilen oyuncu her nedense iki mevkide de hatalardan oluşan bir seramoni sunup bidon 11'deki yerini almayı başardı.
    Marcelo Mendez kıvrcık saçları ve hantal yapısıyla bir sezon ekmegimizi yiyip, bol bol kayseri park'ta gezip bir nevi turistlik gezi yapıp şehirden ayrıldı.
    Osman Özköylü Hüsnü Özkara tarafından Kayserispor'a getirilmişti. İlk maç eski takımı Trabzonspor'un yıldızı Yattara'nın karşısında ayakta duramayarak taraftarın tepkisini çekince, 3-0 biten maçın ardından "taraftar benden ne istedi anlamadım" diyerek buradaki günlerinin sayılı olduğunu belli etmişti.
    Ne savunması ne hücumu olan "ben çıksam daha iyi oynarım" deyimine tam olarak uyan sag bek işgalcisi Durmuş Bayram tabiki bu kadroda olamyı sonuna kadar haketti.
    Milli takım formasını nasıl ve hangi ara giydiği belli olmayan Metin Aktaş, Puma sponsorluğunda geçen 2004-2005 sezonu boyunca Nike markalı milli takım formasıyla maçlara çıktı. Bu konudaki yönetim ayıbını da siz değerli çaman ekmek takipçilerine bırakıyorum. Ayrıca metinin kötü performansından bahsetmiyorum bile.
    Kayseripor'un başında 2 altın puan toplayarak kovulan Hüsnü Özkara, bu takımın emanet edileceği yegane ve tek isimdir. Takım emin ellerde...

YARDIMLARINDAN DOLAYI SAYIN GENÇ OSMAN İLHAN'A TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİM.

8 Aralık 2010 Çarşamba

KAYSERİ TARİHİNİN EN ENTERESAN MAÇI VE ZEYNEP MANSUR'LU SEZON AÇILIŞI


2006-2007 sezon açılışında Kayseri Atatürk Stadı'na gelen Zeynep Mansur, az sayıdaki taraftarı böyle selamlıyordu.

26 Temmuz 2006'da yapılan açılışa Antalyaspor davet edilmiş, maçın ilk yarısında Slovak oyuncu Pavol Straka 2 gol atmıştı. Tribünlerde "bu takım düşer", "böyle olmaz hacı abi" gibi söylenmeler başlamıştı. Maçın geri kalan kısmında Erciyesspor'da yanılmıyorsam 2 gol atmış ve maç berabere sonuçlanmıştı.

Kayseri Erciyesspor 06-07 sezonuna Cenk İşler, Agali, Lazarov, Radomir Djalovic ve Mehmet Eren Boyraz gibi 5 forvetle girmiş, teknik patron ise Mustafa Ugur'du. İlk maç Fenerbahçe karşısında 6-0 mağlup olunuyor ve kötü gidiş başlıyordu. İlk yarının ortasından Mustafa Uğur'la yollar ayrılıyor, yerine de Werner Lorant getiriliyor fakat sonuçlar değişmiyordu. Takım koskoca ilk devreyi 11 puan ve -23 averajla tamamlıyordu.

Devre arası Erol Bedir ve yönetiminin yerine Ziya Eren ve yönetimi gelirken, Werner Lorant'tan boşalan göreve  Bülent Korkmaz uygun görülüyordu. Bülent Korkmaz yönetimindeki takım 2. yarı şahlanıp en çok puan toplayan 5. ekip olsa da 37 puanla kümede kalmayı başaramıyordu. Ayrıca Erciyesspor Türkiye Kupasında finale kadar yükselip, finalde hakemin yoğun çabaları sonucunda Bjk'ya mağlup oluyordu.

O sezonun 31. haftasında iç sahada Çaykur Rizespor'la 1-1 berabere kaldığımız ve küme de kalma şansımızı %90 oranında yitirdiğimiz müsabaka, bence Kayseri futbol tarihinin hatta Süper Lig tarihinin en acı 5 maçı arasındaki yerini çoktan almıştır. Çünkü 30. hafta sonunda 32 puanı olan Erciyes küme düşmeme yarışı verdiği Rizespor'u yendiği taktirde puanını rakibiyle eşitleyecek ve büyük bir avantaj yakalayacaktı.

30. hafta

Maç çok süratli başlamış ve Rizespor ilk yarıda bir penaltı yaptırıp birde kırmızı kart görmüştü. Fakat penaltı vuruşunu Lazarov değerlendiremedi. Yoğun baskılar sonucunda 28. dakikada sol çaprazdan gelişen atakta  Lazarov topla buluştuktan sonra yerden sert bir vuruşla topu ağlara göndermeyi başardı ve  hatasını bir parça da olsa telafi etti. Tribünde inanılmaz bir sevinç başlarken 10 kişi kalan Rizespor panikliyordu

2. yarıda Erciyesspor kalesine neredeyse hiç gelemeyen Rizespor, bir penaltıya daha sebebiyet veriyor ve yine kırmızı kartla cezalandırılıp sahada 9 kişi kalıyordu.  Maçtaki 2. penaltı vuruşunu kullanmak için topun başına yine Lazarov geliyordu. Herkes penaltıyı O'nun kullanmasını bekliyordu ama Djalovic yedek kulübesine gidiyor ısrarla penaltıyı kullanmak istiyordu. Tam önümde gerçekleşen bu olayın sonu pek hayra alamet gözükmüyordu. Lazarov topu Djalovic'e gönülsüz hemde o kadar gönülsüz bırakıyordu ki "al atama" der gibiydi. Neticesinde maçtaki 2. penaltı vuruşunu sezon başında Almanya'dan büyük umutlarla takıma katılan Karadağlı oyuncumuz Djalovic kullanacaktı. Ve kullandı da  ama gol olmadı!

Bu nasıl bir kısmetsizliktir anlayamıyordum. 2 penaltı kaçırmıştık ve rakip 9 kişiydi ama durum hala 1-0'dı. Hayatımın en gergin dakikaları bir türlü geçmiyor geçmiyor geçmiyordu. 90. dakika gelmiş çatmıştı, 3 puan neredeyse garantiyken Gineli oyuncumuz Daouda Jabi'nin hatası sonucunda köşe vuruşu kazanan Rizespor, takım halinde kalecisi de dahil ceza sahamıza gelmişti ve oluşan karambol neticesinde topu ağlarımızda görmüştük. Durum 1-1'e gelmişti ve  Erciyesspor'un küme de kalması imkansızlaşıyordu.

31. hafta

34.hafta yani lig'in sonu. Elimizden kaçırdığımız Rize 15. son dört hafta 2 puan alan Anltayaspor 16.

O gün  stadı dolduran ve canlı canlı bu drama tanık olan insanların neler hissettiğini sizlere anlatmam inanın çok zor. Ben 2006-2007 sezonunda 31. haftada yaşadığım bu olaydan sonra, ne Kayserispor'un ne de Erciyesspor'un geri kalan maçlarına gitmedim. Belki size abartı gelecek ama ne zaman Çaykur, Çay, Rize kelimelerini duysam aklıma hemen 1-1 biten bu maç gelir.

"Futbol lezzettir" sözünün tam karşılığıdır benim için 2006-2007 sezonundaki Erciyesspor'un durumu. Zeynep Mansur'la tatlı başladı, Çaykur Rizespor'la demli bitti.








3 Aralık 2010 Cuma

SEVGİLİYE TEŞEKKÜR


Cebimdeki paraya, içtiğim sigaraya, bindiğim arabaya, aldırış etmeden beni şartsız ve koşulsuz seven SEVGİLİYE sonsuz teşekkürler.

Bir gün de surat asmadın üzerinde neden forma yok diye kırmızı gömleğim, sarı kazağım yetti her zaman sana. Ayakların çamurlu, üzerin kirli demedin! plastik koltuklarında ağırladın hiç kızmadın. Çekirdek çitme, izmarit atma, hamile ve yaşlılara yer ver bile demedin. Çimlerinde koşan ve senin misafirin olarak işini yapan hakeme, rakip oyunculara ve hatta kendi evlatlarına kızdım, bağırdım, lanet ettim yine ses çıkarmadın. En heyecanlı anlarda fenalık geçirdim ambulans gönderdin, ambulans şoförünü alkışlattın. Sucuk ızgara, çaman ekmek, pet bardakta çayla besledin, büyüttün bir gün olsun başıma kakmadın.  Elektrikler kesilince çakmak yaktırıp romantizm yarattın. Polis amcalar beni senden ayırmaya çalışınca, "yuuuu"lattın engel oldun, bırakmadın. Yanına erken geldiğimde sıkılmayım diye ELİFOĞLU'nu devreye sokup kahkaha attırttın. Betonundan soğuk kapıp üşüt müyüm diye "fıs fıs", güneşten yanmayım diye karton şapka, yağmurda zatüriye olmayım diye yağmurluk bile bulundurdun hep beni düşündün hep... Tıkandığı için su biriken lavabolarına paçalarım ıslanmadan gireyim diye taşlardan yükselti yaptın "seke seke" wc'lerini kullandırdın. Uzaklara gidince peşinden  kolay gelmem için otobüs buldun, yolculuklarda şarkılar, şiiler söylettin... Duymadığım sözleri duydum, gitmediğim şehirlere gittim, tanımadığım insanlarla tanıştım...

SENİN BANA YAPTIKLARININ YANINDA BENİM YAPTIKLARIMIN NE ÖNEMİ VAR! CUMADAN CUMAYA CAMİYE GELMEKLE MÜSLÜMAN, HAFTA BİR MAÇA GİTMEKLE TARAFTARIN OLDUM... ŞANLI KAYSERİSPORUM...