26 Şubat 2011 Cumartesi

ETLİ BAMYA ve ANKARAGÜCÜ-GENÇLERBİRLİĞİ


Yağmurlu bir kayseri öğleninde uyanıp uyku sersemi sigara altı olsun diye kahvaltılık bir şeyler atıştırıp televizyonu açmadan tekrar odama geldim. Pencereden dışarı baktığımda havanın pusu adete üzerime çöktü. Keşke Kayserispor'un maçı olsaydı dedim kendi kendime... Önce dışarı çıkmayı düşündüm, sonra aklıma saat 3'te Ankaragücü-Gençlerbirliği maçının olduğu geldi ve evde oturmaya karar verdim.

Saat 3'te salona gidip ligtv'yi açar açmaz "oyuna yeni giren Mustafa Pekdemek'in asisti Oktay'ın golü ile Gençlerbirliği öne geçiyor" cümlesi duydum. Dakika 1 gol 1 mi oldu derken dakikanın 48'i göstermesi ,mustafa'nın sonradan oyuna girmesi anladım ki ben odamda maça kadar zaman geçireyim derken, maç 2'de başlamış, yarı olmuş 2. yarı başlamıştı. Beni golle karşılayan bu maç daha çok şeylere gebe gibiydi.

Maçın süratinden midir, kahvaltıyı az yapışımdan mıdır nedir karnım acıkıyordu. İzmit'ten arkadaşların yolladığı pişmaniyeden yesem de açlığım bir türlü yatışmadı. Bu arada maç tüm coşkusuyla devam ediyor bitmek tükenmek bilmeyen gençler baskısı Serkan Çalık'ın çalımlarıyla bir kat daha artıyor, Özden ise kalede devleşiyordu ki Serkan ankaragücü ceza sahasında yerde kaldı maç duracak sandım ama gençler topu sağ kanattaki Azofeifa ile buluşturdu ardından orta geldi (bu sıra hala Serkan yerde) ve Mustafa Pekdemek kafasıyla topu ağlara yolladı maç oldu 0-2.

Kötü hava yüzünden kötü başlayan günüm git gide güzelleşmeye başlamıştı ama hala midem kazınıyordu. Babam "2 kaşık bamya ye" diye seslenince hayatımda 2 kere ağzıma vurduğum ve hiç haz duymadığım fakat "çok yararlı", "çok besleyici" dedikleri yedikçe insanın ağzını burkan çorba benzeri o şeyi yemek hiç cazip gelmedi.

Gençlerin 2. golünden sonra, Ankaragücü'yle son maçını cezası nedeniyle tribünde geçiren Ümit Özat'ı ligtv kameraları sıkça ekrana getiriliyor, taraftar "yönetim istifa" diye stadı inletiyor, ara sıra yayının sesini kısarak küfürle bezeli ankaragücü taraftarı isyanın duyulmasını engelleyen ligtv birden Behzat Ç. dizisinin başkomseri Erdal Beşikcioğlu'nu gençler atkısı, dizide ki yardımcısı Fatih Artman'ı ise ankaragücü atkısı takmış maçı izlerken ekrana yansıtıyordu.

Ankaragücü yüklenmeye çalışıyor, gençler izin vermiyorken gelen bir uzun top kafalardan sekip Metin Akan'ın önüne düşüyor Metin'de bu fırsatı şık vuruşuyla değerlendirip durumu 1-2'ye getiriyordu. Saha içindeki mücadele, tribündeki uğultular, ıslıklar bana Lazio-Roma maçlarının atmosferini yaşatıyordu. Gel gelelim gözüm ve ruhum futbolla doyuyorken, midem gözümün ve ruhumun doygunluna ortak olmak için ısrarla yiyecek bir şey istiyordu. Babamın 10 dakika önce yaptığı teklifi gözden geçirip kaçılmaz sona doğru ilk adımı atıp, hızlıca mutfağa gidiyor ve etli bamyadan yarım  kase alıp aynı hızda tekrar televizyonun başına oturuyordum.

Ankaragücü bulduğu golden sonra daha da saldırganlaşıyor, ufak tefek sertlikler yaşanıyor ama 2 tarafta mücadeleyi elden bırakmıyordu. Sapara köşe vuruşunu kullanmak için köşe gönderine giderken sanki golü hissetmiş gibiydim ve beklentim gerçek olmuştu Orhan Şam topu kendi ağlarına yollamıştı. Maçta o kadar güzel şey oluyordu ki bamyanın o burukluk yaratan tadı bile ortadan kalkmış yarım kase bamyayı bir çırpıda silip süpürmüştüm. Golün tekrarını izleyip hemen mutfağa gittim bamyanın altını açtım çok beklemeden yine yarım kase dolduruyordum ki "orhan şam ve gol", "orhan şam'dan 3 dakika içinde 2 gol, biri kendi kalesine biri rakip kaleye" elimde çorba kepçesi resmen kala kaldım hay dedim senin boğazına hay senin bamyana.... Babam bamya yediğim için kızdığımı sanıp "tamam oğlum yiyemiyorsan boş ver bırak kalsın" dedikten sonra "baba bamyaya değil, gol oldu ona diyorum" dedim, o da" gol olsa kızarsın olmasa kızarsın" dedi. Baktım olay uzayacak sesimi kesip bamyamla birlikte tekrar maçı izlemeye başladım.

Süreye baktığımda 80. dakika oynanıyordu yani tam 35 dakikadır bu şahane maçı izliyor mest oluyordum. Gençler taraftarının coşkusu televizyondan taşıyor, ankaragücü taraftarının isyanı ise şiddetle artıyordu. Bir anda Trabzonspor formaları içinde bir grup gördüm televizyonda. Önce yanlış gördüm sandım ama tekrar tekrar ekrana getirilince bir baktım Fatih Tekke için özel olarak maça gelmiş olduklarını açtıkları pankarttan anladım, ardından da spiker beni doğrular açıklamalarda bulundu.

Gelişen kontra atakta gurbetçi Yasin Ankaragücü defansının arkasına sarkıp topu sol tarafında koşan diğer gurbetçi Serkan Çalık'ın önüne yuvarladı ve 85.dakikada durum 2-4 oldu. bu golden sonra Ümit Özat maçı terk etti ve bir hayli üzgün gözüküyordu. Hele ceketini alıp maçı izlediği yerden çıkması çok manidar oldu.

İlk yarısını izleyemediğim fakat ikinci yarısından çok büyük zevk aldığım bu maç, benim futboldan beklentilerimi tam anlamıyla karşıladı. İçinde mutluluk, hüzün, isyan, çaresizlik, yeni başlangıçlar için yapılan veda ve mücadele vardı...Kısaca hayatın içinde ne varsa bugün sahada da vardı. Bunların hepsinin yanında 6 tane gol ve etli bamya vardı. Golleri atanların ayaklarına ve kafalarına, yemeği yapan annemin de ellerine sağlık...

Not: Bu yazıyı yazdığım sırada aramam gereken fakat aramayı unuttuğum arkadaşlarımdan özür dilerim... :)

17 Şubat 2011 Perşembe

ELVEDA GÜLSARI


    Sezon başında Rus ekibi Spartak Nalchik'ten bonservis bedeli ödenmeden alınan Aleksandr Amisulashvili, ilk başta Şota'nın hemşehri kontejyanından alınmış gibi görünüyordu. Transferi resmileşince internetten geçmiş istatistiklerine baktığımda fazla kart görmeyen, sakatlık yaşamayan dolayısıyla oynadığı takımların çoğu maçında görev alan bir savunmacı hüviyetindeydi.

    Bu istatistikler Aleksandr'ın 5 numaralı Kayserispor formasını giydikten sonra da katlanarak devam etti. Türk stoperlerin genel sorunu olan topu oyuna mantıklı şekilde sokamaması Aleksandr'ın en rahat yaptığı şeydi. Hani bir futbolcuyu izlerken "çok temiz oynuyor" deriz ya işte öyle bir tarzı vardı. 21 maça çıktığı süper lig'de 2 gol, 2 asist ve gördüğü 3 sarı kartla taraflı tarafsız herkesin dikkatini çekti. Adının zor telaffuz edilmesinden olsa gerek tv yorumcuları genelde "5numaralı oyuncu" yada "aleks" diye hitap ettiler. İsim konusu zaman zaman bizimde aramızda espiri malzemesi olmadı değil, hele de bayanların yanında "Amisulashvili iyi oynadı", "Amisulashvili daha ne yapsın" gibi şeyler söyledikten sonra manasız gözlerle bize doğru bakan arkadaşlarımıza "valla billa futbolcu ismi bizim takımda oynuyor" demek zorunda kaldık.

    Resmi sitemiz http://www.kayserispor.org.tr/ de yer almayan ama çoğu gazete ve internet sitesinin resmi olarak açıkladığı habere göre Amisulashvili tekrar rusya'ya döndü. Kayserispor'la yaptığı sözleşmede  3.000.000 €'ya serbest kalır maddesi olduğu söyleniyor tabi böyle önemli haberler adı resmi olan sitemizde hiçbir zaman duyurulmaz, belirtilmez, açıklanmaz... Süleyman Hurma bir kanala bağlanırda "evet sattık", "evet aldık" derse biz haberdar oluruz yoksa oda yok... Sürekli avrupa standartlarındayız diyorlar alın size avrupa standardı bir kulübün resmi sitesinin linki yakarda girin bakın!

    Eren Güngör maalesef hala sakat, Önder Turacı'nın ne yapacağı belli değil, çok sevdiğim, adı Kayserispor'la geçtiğinde 20 yaş altı maçlarını izlediğim ve hayran kaldığım Serdar Kesimal 2.yarı itibariyle bence formsuz... Sağ bek sorunumuz yıllardır devam ediyorken birde kaleci problemimiz çıktı. Olumsuz bakmamak lazım diyeceğim ama şuan için takımdaki tek olumlu şey yeni transferlerin yarattığı güzel hava. Bu güzel hava da alınacak kötü sonuçlarla dağılabilir.


    Amisulashvili'nin yeni takımı Kuban Krasnodar. Akrabalık bağlarımdan dolayı Rusya Premier Lig'inde maç sonuçlarını ve denk gelirse maç özetlerini izlediğim bir takım olması bu üzücü transferin benim açımdan tesellisi oldu. Krasnodar bu sene tekrar çıktığı premier ligde kalıcı olabilmek için Lacina Traore, Zelao ve Dacian Varga gibi isimleride kadrosuna dahil etti.

    Sarı-Kırmızı'dan sonra giyeceğin Sarı-Yeşil forma içinde başarılar dilerim. Elveda GÜLSARI...





9 Şubat 2011 Çarşamba

MEYSUSPOR VE TÜRKİYE KUPASI


     Meysuspor diye bir takım vardı hatırlarsınız. Kayseri'yi avrupa kupalarında bile temsil etmişti. "Meyve suyuna adını veren lezzet" bir zamanlar türkiye basketboluna da ayrı bir lezzet katmıştı. Meysu maçlarının bilet kuyruğu Atatürk Kapalı Spor Salonundan eski erciyes pazarı kısa adıyla  ER-PA markete kadar uzanır, salon tıklım tıklım olurdu. Çocukluğumun en büyük zevklerindendi Meysu maçları. Evimizin artık "eski stad" diye tanımlanan yerin yanında olması gerek Kayserispor'u gerekse Meysuspor'u yakından takip etmemin belkide en önemli nedenidir... Kış aylarında malum havanın çok soğuk olması Kayserispor'un maçına giderken fazlasyıla sorun yaratırdı evimizde. Abim'le bir bilet alır biraz azar işitir Kayserispor maçlarına giderdik. Bu zor durum Meysuspor'un maçlarında ortadan kalkar anne baba kapalı spor salonuda oynanacak basket maçı için memnuniyetle "gidebilirsiniz" derdi.

     Kayserispor'la Meysu'nun maçları bazen aynı güne denk gelir futbol maçına gelmek için evinden erken çıkan dayılar "hadi aga maça kadar zaman geçirek" deyip kapalı spor salonuna dalarlardı. Bu benim çok hoşuma giderdi çünkü futbol seyircisi olarak doğmuş dayıların basket maçına  verdikleri tepkiler, konuşmalar süper keyifli olurdu. Çılgınlar38 grubu Meysunun Efes, Ülker gibi zorlu maçlarında salondaki yerini  alır ve  her geldikleri maçtada davullarına el konulur,olay çıkardı.  Bu şehirde basketbol kültürü oluşmuştu yada tam oluşuyordu ki herşey yavaşca ve umursamazlıkla son buldu...

     İlk okul 5.sınıfa giderken ayağım kırılmış ve 2 ay kadar alçıda kalmıştı. Hiperaktif yada  amiyane tabirle "fırlama" yapıma evde oturmak adete ölüm gibi gelmişti. 2.ayın sonunda doktor "alçıyı bu hafta çıkaralım" demişti ki o gün Meysuspor'un avrupa kupası maçı vardı. Ben biraz ısrar, biraz yalan dolanla alçıyı çıkarttırıp maça gitmiştim... Umarım yalnış hatırlamıyorumdur Polanya takımı Mazofzanka'ydı rakibimiz ve son saniye üçlüğü ile maçı kaybetmiştik... Deplasmanda ki maçta da yenilip kupaya veda eden Meysuspor Kayseri'nin avrupa kupalarındaki gelmiş geçmiş en büyük başarısını yakalamıştı. Fubolla kıyaslandığında Uefa kupasında Kayserispor'un son 8 takım arasına adını yazdırmasıdır, Meysunun Koraç kupasında ulaştığı nokta.

     Ertesi sene başlayan mali çöküş takımın sonunu getirmişti. Meysuspor basketçilerin kendi imkanlarıyla maçlara çıkarak adete gurur ve yürekli bir duruş sergilemesi o zamanlar TRT kanalında sıkça dile getirilmişti. Hatta dönemin ünlü gazetesi Fanatik Basket'te İsmet Badem'in yayınladığı haberde Meysuspor'lu oyuncuların içinde bulundukları durum gündeme taşınmış lakin şehrimizin büyükleri bu konuyu görmezden gelmişti. 1997-1998 sezonunda 30 maçta 5 galibiyet alabilen takım 2.ligde düşmüştü. 1992 yılından 1998 yılına kadar Kayseri şehri yeşil sahada  göremediği başarıları parkede görmüştü. Bu başarılar futbol kadar ilgi çekmediği için olsa gerek 2.lige düşen takıma kimse sahip çıkmadı ve Meysuspor tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. 13 yıldır bu şehrin basketbol 1.liginde takımı yok! Sırf Meysuspor'un alt yapısından çıkan oyuncularla yeni bir takım kurulsa ertesi sene tekrar 1.lige çıkılabilirdi. Kayserispor küme düşünce "şerefimizle düştük, şerefimizle tekar çıkacagız" diyen Sayın Mehmet Özhaseki Meysuspor'un küme düşmesine sahipsiz kalmasına hiç oralı olmadı...

      Bayanlar basketbol liginde POTANIN ŞEKERLERİ gurumuz olurken, erkek basketbol elçilerimiz olarak Erciyes Üniversitesi ve Melikgazi Belediyespor bulunmakta. Basketbol 3.liginde mücadele eden bu iki takımada gerekli destek hiçbirzaman sağlanmıyor. Oyuncuların ve hocaların fedakarlıklarıyla da ancak bu derece mücadele verilebiliyor.

     Eli basket topuna değmiş, parke tozu yutmuş bir basketbol sever olarak Trabzonspor Basket takımının Kayseri'ye örnek olmasını umuyorum.

     Türkiye Kupası  eleme usulü olup bu akşam ve yarın akşam oynanacak maçlardan sonra cuma akşamı yarı finalle devam edecek,  pazar günü ise final müsabakasıyla son bulacak. İnşallah küçük bütçeli takımlardan biri kupayı kazanır. Turnuvayı izlemeye gitsem mi? gitmesem mi? hala düşünmekteyim... Şair'in dediği gibi "neyleyim köşkü neyleyim sarayı içinde salınan yar olmayınca".