24 Ocak 2012 Salı
"GARDAŞIM AVRADIN MAÇTA NE İŞİ VAR?"
Vakti zamanında eski mabedimizde B blok'tan sahanın içine kadar duyulan bir küfür ettikten sonra "arkadaş baaayan var" ve "usul bagır ne bagıraacasan" tepkisine maruz kalıp utanç içinde yerime oturacakken, arkamdan uzanan sevgi dolu bir el beni iletlereyerek "gardaşım avradın maçta ne işi var???, alıp kaaveye götürüyon nu???, burasıda netice kaavee sayılır" diyerek bana destek olmuş, daha sonra nur yüzü ve markası büyük olasılıkla tekel 2000 olan sigarasını çekerek "dert itme gardaş" demişti..
O dayıyı hayatım boyunca unutmadım ve zaten içimde pek fazla olmayan maça sevgili, kız arkadaş götürme hevesim iyice yerle yeksan oldu. Dayının olaya bakış açısını kabullenip Stadyumu kahvehane gibi benimsedim... Yıllar yılları, sezonlar sezonları kovalarken Erciyesspor-Fenerbahçe maçında 20 25 dakika elektrik kesinlince taraftarımızın çakmak ve telefon ışıklarıyla romantik şarkılar söylemesi "lan Allah Allah aslında stad görünümlü kahvehane romantik'te olabilirmiş" dememe sebep oldu.
Kadir Has'ın daha hijyenik ortamında Kayseri'de yaşayan bayanlar tribunlerde gün ve gün fazlalaşırken, hala kulaklarımda "avradın maçta ne işi var gardaşım?" sesi inliyordu. Etrafımızda kadın seyirci varsa yerimizi değiştirmeye kadar giden bir dolu süreci hep O dayı yüzünden yaşıyor ve ruhen doğru olanı yaptığıma inanıyordum.
Ve yine soğuk bir Kayseri akşamında, 4 haftadır ne içerde nede dışarda hiç bir maçı canlı izleyemenin verdiği acı içime oturdu. O gün maç vardı ve bu maç ilk yarının son maçı olan Ankaragücü maçıydı. Maç hafta içine denk geldiği için kemikleşmiş ruh hastası arkdaşlarım ve abilerimin hepsi çalıştığı için maça gidemeyeceklerdi. Yalnız başına o ayazı yemek hiç cazip gelmedi ve "aman boşver bu maçıda izlemiyim" dedim. Kız arkadaşım'a telefonda maça gidecek kimseyi bulamadım dedim ve sıcacık bir ses "istersen beraber gidelim, bende görmüş olurum " dedi. O an Kayserispor'a dair inandığım herşey film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.. Anılara, inanışlara, söylenen sözlere ihanet edeceğim hissine kapıldım. Tribünde "işte o maça kızla gelenlerle alay eden meczup bu" deyip beni gösterecekler, yuhalayıp polis kortejinde saha dışına atacaklarını bile düşündüm..
Hepsinden öte ya tam arkamızda bana yıllar önce destek veren, başımı önüme eğdirmeyen tekel 2000'ci dayı oturursa ben ne yapacaktım... "Utanmaz adam" deyip yüzüme tükürse haklıydı.
Maça tam 20 dakika kala Düvenönünden kız arkadaşımı aldım. İlk maçına gidiyorsun, bak akıllı ol, ses çıkarma ile başlayan konuşmam hızlandırılmış Kayseri Tribününe Uyum Konferansına dönüştü. Otoparka geldiğimizde arabanın bagajında her daim bulunan Kayserispor formalarını çıkardım. Çantaya gerek yok, kimliğini al yeter, bozuk paran varsa alma yanına derken İstiklal Marşı okunmaya başladı. Bir futbol maçında İstiklal Marşı'nı kaçırdıysan maçın yarısını kaçırmışsın demektir benim için. Hazır ola geç demeyi bile ihmal etmedim ve içimde kız arkadaşla maça gitmenin doğruluğunu sorgulamaya devam ettim. Sonra hazır olda duran sevgilime bakınca gurur duydum. Çünkü Kayserispor'un renklerinden oluşan kırmızı poları ve sarı pantolonu (sarıdan ziyade hardal mı ne diyorlar), her maç siyah ne kadar elbisesi varsa üzerine geçiren taraftarlarımızdan daha Kayserispor'lu göstermişti O'nu. Türkiye'nin 4 denizini görmüş Kupayı aldığımız için Türk Bayrağı ile onure edilmiş çubuklu formayı istemesine biraz sinirlensemde maça geçikmenin vermiş olduğu hisle konuyu uzatmadım ve verdim. Bende beyaz formayı sırtıma geçirdim.
Doğu altın daha mazbut bir topluluktan oluşmasından dolayı kale arkasında, asıl kombinemin olduğu alanda maç izlemeyi bu seferlik erteledim ve yine kendime kızmaya devam ettim. Stad kapısında güvenlik araması yapan arkadaşların arasında bayan bir güvenlik elemanı olduğunuda ogün fark ettim. Biletleri okutup sahaya girdiğimizde ilk gördüğüm ve sıcak olması muhtemel bir yere oturup maçı izlemeye başladık. Gözlerim sürekli tekel 2000ci dayıyı arıyor ve O'nu göremediğimde multu olmaya başlıyordum. Çok fazla soru sormadan sahayı düğün salonu inceler gibi inceleyen sevgilimin ara sıra "güzelmiş yaaaa" demesi, havanın soğuk olmasına karşın ısrarla "üşümedim" demesi, kayserili olmayan biri için fazlasıyla takdirimi kazanıyordu.
Arka arkaya gelen gollerde tiz sesiyle "gooool", "bravo kayseriiii" (bu gerçekten çok saçmaydı ama olsun) deyip sarılmak, yıllarca golden sonra ellerimin çakkkkk çaakk yaparak kızarmasından daha farklı gelmişti. Devre arasında "ne güzel oynuyolar niçin kızıyosunki" demesi kadınların neticeci varlıklar olduğunu anlamama yetiyordu. Trosi'nin ne kadar boş beleş bir futbolcu olduğunu nasıl anlatacaktım ki? adam 2 gol atmıştı... Benim kızma sebebimin oynanan futbol değil yönetimsel yalnışlar olduğunu umarım şimdi anlar. Bir kaç pozisyonda da "sakin ol" demesi, "tamam lan bağırma"ya alışık olan kulaklarımdan içine doğru susturucu bir etki yaratmadı desem yalan sölemiş olurum
Uzun lafın kısası hiçbir zaman arkadaşlar ve abilerimle maç izlemenin yeri dolmayacak olsada, o ayazda benimle beraber oturup ve en ufak bir sıkıntı yaratmadan maç izleyen Ö.Z.A'ya teşekkür eder, formamın artık O'nun olabileceğini belirtmek isterim.
Not: Tekel 2000ci dayı senden özür dilerim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)